Gazetecileri ve röportaj vermeyi sevmiyor. Fotoğraf çektirmeyi de… Beyazcamda canlandırdığı ‘Dr. House’ kadar huysuz yani… Oyuncu, komedyen, yazar, müzisyen ve yönetmen Hugh Laurie, The Copper Bottom Band ile birlikte bu akşam İKSV sayesinde 21.30’da Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi’nde olacak. Kendisiyle konser öncesinde küçük bir söyleşi gerçekleştirdik…
9 Temmuz 2014 – Habertürk
‘MÜZİK BANA SADECE MUTLULUK VERİYOR’
Blues tarzı müzik yapıyorsunuz, bu tarzla nasıl tanıştınız? İlk aldığınız albümü hatırlıyor musunuz?
Muddy Waters’ın müziği sayesinde tanıştım sanırım. Aldığım ilk albüm ‘Live at Mister Kelly’s’di. Albümü canı çıkana kadar dinlemiştim. Müziğin tonuna, ritmine, katışıksız seksiliğine karşı koyamamıştım. n Çocukluğunuzdan beri Blues dinlediğinizi okumuştum. Ergenken bile kötü müzik tuzağına düşmediniz mi? Blues’un o kadar genç yaşta üstümde neden böyle bir etkisi olduğunu açıklamak çok zor. Sadece bu şekilde büyüyen tek İngiliz olmadığımı biliyorum. 60’ların, 70’lerin büyük isimleri (Led Zeppelin, The Yardbirds, Rolling Stones gibi) fena halde Blues’dan etkilenen müzisyenlerdi.
Hiç sevmediğiniz halde dilinize dolanan son şarkı hangisiydi?
Sevmediğim halde dilime dolanması mümkün değil. Çünkü müzik bana sadece ve sadece mutluluk veriyor.
‘SAHNEMİZLE GURUR DUYUYORUM’
Çok enstrüman çalıyorsunuz. Hangisini çalarken kendinizi daha yetenekli hissediyorsunuz?
Piyanoya çok derin bir sevgi besliyorum. En şahane enstrüman piyano. Bir sürü değişik sesi çıkartabilecek şekilde tasarlanmış olması, onu çeşitli duyguları ifade edebilecek bir enstrüman yapıyor. Çalmayı öğrenmesi en zor enstrüman hangisi bilmiyorum. Sonuçta piyanonun turnede taşıması en güç müzik aleti olduğu kesin.
Albüm yapmak için niye bu kadar beklediniz?
Aktör olmakla meşguldüm biraz…
Nasıl hatırlanmak istiyorsunuz, müzisyen olarak mı aktör olarak mı?
Müzikle anılmak isterim. Aktörlük yüzüne onlarca maske takmak demek. Müzikse tüm maskeleri çıkarmak. Çok hassas, çok samimi bir şey müzisyenlik.
Türk hayranlarınız için sürprizleriniz var mı?
Söylersem sürpriz olmaz ki! Umarım bizim çalarken aldığımız zevki onlar da dinlerken alır. Sahnemizle gurur duyuyorum. Seyircilerden biri olsaydım çok keyif alırdım. Bu dinleyebileceğiniz en iyi gruplardan biri ve bu grupla sahnede olduğum için çok şanslıyım.
Doktor House değil müzisyen Hugh
Çarşamba günü Harbiye Açıkhava Tiyatrosu sahnesinde küçük bir blues bar kurulmuştu. Kadife perdeleri, avizesi, ışıklarıyla her şey tamdı. Piyanonun başındaysa Dr. House rolüyle tanıdığımız Hugh Laurie vardı. The Copper Band ile muazzam bir konser verdi.
21. Istanbul Caz Festivali kapsamında Akasya Acıbadem’in gösteri sponsorluğunu üstlendiği, Hugh Laurie with The Copper Bottom Band konseri bu yazın en heyecan verici konserlerinden biriydi. Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu tıklım tıklım doluydu hatta sahneyi tepeden gören meydanda bile biletsiz izleyiciler vardı. Laurie de bu kalabalığın hakkını veriyordu. Sadece iyi bir müzisyen olarak değil; her şarkının kendisi açısından hikâyesini anlatarak, seyirciyle sürekli iletişim halindeydi. Kendini yerlere de attı, zıplayarak dans da etti. Başka ülkelerdeki konserlerinde tango yaptığını duymuş, bizde neler yapacağını merak etmiştim. Tango, bizim konser için az kalırdı! 5 bin seyircinin olduğu konserde The Copper Band’in her üyesi en az Laurie kadar alkış aldı. Konserin her anı unutulmazdı ama arka sıradaki seyircilerden birinin Laurie’nin şarkı aralarındaki teatral jestlerinden birini izlerken “Şimdi o dizideki karakterinin hareketlerini mi yapıyor” demesi, konserin özeti olabilir galiba. Çünkü, Laurie oyunculuğunu da sahneye taşıdı ama Açıkhava’daki o 5 bin kişi için artık asla sadece “Oyuncu ya da dünyanın en çok kazanan televizyon yıldızı Dr. House” değildi. Zaten konser öncesinde kendisiyle yaptığımız röportajda da müzisyen olarak anılmak istediğini söylemişti. İstediği oldu.
SAHTE GAZETECİYE GEÇİT YOK
Konserden sonra kısıtlı sayıda basın mensubu için “Let them talk” yani “Bırakın konuşsunlar” buluşması vardı. Laurie, sahnede göründüğünden bile daha büyük ve daha eğlenceliymiş onu gördük bu kısa tanışmada. Ha bu arada, 3 hayranı kaldığı oteli öğrenmiş, bir şekilde tur menajerini otelde yakalamış ve konuşmayı başarmış. Sonra da “Biz Habertürk Gazetesi’nde çalışıyoruz, acaba 2-3 soruluk röportaj yapabilir miyiz” demişler. Tur menajeri ise “Habertürk röportajını Heja yaptı bile” demiş. Adamda nasıl bir isim hafızası var bilmiyorum ama bu olayı kendi anlattı. Yani aklınızda olsun bir dahaki sefere, hayranı olduğunuz sanatçıya gazeteci olduğunuzu söylerseniz, başka bir gazete seçin, Habertürk akılda kalıcı oluyor!