Mavisi ayrı yeşili ayrı güzel
Tek cümleyle her şeyi anlatabilen bir ağaç (Groot), boyundan büyük silahları ateşleyebilen ve tek dostu ağaç olan, duygusal bir rakun (Rocket), yeşil, öksüz, güçlü ve güzel bir kadın (Gamora), annesinin öldüğü gün Dünya’dan kaçırılmış ve farklı bir gezegende sadece bedenen büyümüş bir çocuk (Peter Quill) ve kalbi görüntüsünden çok daha yumuşak olan, karısı ve kızı gözünün önünde öldürülmüş bir yaratık (Drax). Galaksiyi böyle karakterlere emanet eder miydiniz?
Aslında galaksi zaten böyle karakterlere, yani bizlere emanet! Filmde bu karakterlerin hepsi öyle güzel işlenmiş ki tek bir sıkıcı an yok. Zaten gülmüyorsanız müziğin ritmini takip ediyor ya da gözünüzü kırpmadan bir dövüş sahnesini izliyorsunuzdur. Olmadı, tam yerinde göndermelerle dolu bir duygusal sahne vardır karşınızda. Klasik bilimkurgu, süper kahraman filmlerinin hepsiyle boy ölçüşebilecek nitelikte “Galaksinin Koruyucuları”. Yan rollerdeki hatta sadece seslendirmedeki isimlerin bile tamamı başrol gibi iyi. Zaten hepsi “baba” isimler. Filmin asıl yıldızı ise Zoe Saldana. Zoe Saldana’nın o zarif ama güçlü haliyle kalbimizi çalışı Avatar filmindeki Neytiri karakteriyle olmuştu. Şirine’nin She Ra ile birleşmiş hali gibiydi.
Masmavi. Avatar’ın 2, 3 hatta 4’üncü bölümleri hazırlanıyor. Fakat şimdi karşımızda yeşil bir Zoe Saldana var Galaksinin Koruyucuları’nın Gamora’sı olarak… Daha evvel Bilinmeze Doğru: Star Trek filminin prömiyerinde röportaj yapmış ve bir kadının konuşmasıyla, duruşuyla, gülüşüyle olduğundan daha güzel görünebildiğine tanık olmuştum. O yüzden ciddiyetine ve hazırcevaplığına hazırlıklıydım.
10 Ağustos 2014 – Habertürk
Bir dolu komik adam arasında güçlü kadın rolünü oynamak nasıldı?
Zor olmadı. Çekimlere başlamadan önce rolüme o kadar çok çalıştım ki çekimlerde Gamora’ydım artık. Karakterlerin hepsinin hikâyesini A’dan Z’ye biliyordum. Karavanımdan çıktığım andan itibaren acıyı bilen, acı çekmiş, acıya sebep olmuş doğuştan bir savaşçıydım.
‘KIZ FİLMLERİNİ SEVİYORUM’
Süper kahraman filmlerini seviyor muydun önceden?
Hayır, çok izlememiştim. Kız filmlerini seviyorum ben. Kendimi kadın karakterlerle özdeşleştirebiliyorum.
Filmde herkesin oldukça komik olduğu anlar var. Bir tek Gamora’nın yok.
Devam filmlerini bekle. Gardını yavaş yavaş indirmeye başladı. Tamamen inince neler olacağını bilmiyoruz. İlk filmde, ailesi gözlerinin önünde öldürülmüş buz gibi bir kadın var. Bu yüzden o da başkalarını gözünü kırpmadan öldürüyor. Bu hemen sıyrılabileceği bir durum değil.
Büyük bütçeli filmlerde oynamak nasıl bir duygu?
Bilimkurgu filmlerinin büyük bütçeli gişe filmleri olarak algılanmamasını isterdim. Bunun ötesi de var çünkü. Sadece serisini alıp evde mısır yiyerek izleyeceğiniz filmler olmamalı, size bir şeyler vermeli. Kendimi çok şanslı hissediyorum çünkü her seferinde kendimi geliştirmemi sağlayan rollerde oynuyorum. Genç kızlar bana teşekkür ettiği zaman çok mutlu oluyorum. İşimi yapıyorum ve aynı zamanda bir etki yaratabiliyorum.
Seni etkileyen ilk bilimkurgu filmi hangisiydi?
Alien. Ridley Scott versiyonunu izlemiştim, çok etkilenmiştim. Çok küçüktüm izlediğimde. James Cameron’ın Aliens filmini de defalarca izlemiştim. Tony Scott’ın Hunger filmi de aşırı etkilemişti hatta adını ezberlediğim ilk yönetmen Tony Scott’tı. Karakterler arasındaki ilişkiyi öylesine safça kuruyordu ki çok küçük yaşta o duyguyu anlayabilmemi sağlıyordu.
Tony Scott ile tanışma şansın oldu mu?
Evet ve hayranlığımı dile getirdim. Vefat ettiği gün benim için çok üzücüydü. Los Angeles’ta mezarına gittim, ailesiyle de görüştüm. Başka Tony Scott filmi izleyemeyeceğimi bilmek beni çok üzüyor. Gitmesine hazır değildim. Onun söylediği, çektiği her şey aşkı anlatıyordu.
Alien’ı çok sevmenin nedeni kadın karakterin olması mıydı?
Allen Ripley karakterine âşıktım. Onu izledim ve elime tabanca almak istedim. İstediğim her şeyi yapabileceğimi hissetmiştim ve hâlâ mümkün olduğunca kendimi o hissiyatın içinde tutmaya çalışıyorum.
Bir Latin olarak, Latin Amerikalı kadın rollerindense değişik türde yaratık karakterlerinin sana gelmesi hakkında ne düşünüyorsun?
Bu galiba oynadığım rollerin altında yatan en büyük mesaj. Bir örnek yaratıyorum. Oturup da Latin karakterlerin gelmesini beklemiyorum. Özellikle de Amerika’da Latin karakterler deli gibi tüketiliyorken oturup bekleyemem, aza razı olamam. Hollywood’da çok fazla Latin oyuncu var. Bu yüzden kız kardeşim ve benim bir yapım şirketimiz var. Latinler için daha iyi şartlar, roller yaratmaya çalışıyoruz. Bir kadın olarak, bir ırk olarak ya da başka şekilde sınıflandırılmak istemiyorum. Günün birinde bir erkeği de oynayabilirim.
Maviden sonra yeşil olmak nasıldı?
Kameramanlar için zordu! Yeşil ekranda çekiliyor çoğu sahne. Benim için fark etmedi pek.
‘MAKYAJ 5 SAAT SÜRÜYORDU’
Makyaj zor muydu?
Sabah 5’te beni alıyorlardı ve 5 saat sürecek makyaja başlıyorduk. Gamora için doğru olan yeşili bulmak zordu. O rengi yakaladıktan sonra da onu sabitlemek cildime zarar vermeden mümkün olmadı. Makyaj kostümleri giyince makyaj bozuluyor, lateks kostümden dolayı terlediğimde akıyordu. Neyse ki Marvel deneyimi olan işinde çok usta kişilerle çalıştık.
Nebula’yı canlandıran Karen Gillan ile bire bir, kadın kadına dövüş sahneleriniz zor muydu?
Zor değildi ama Karen’ı yönlendirmem gerekti. Eskiden bale yaptığım, çocuklara ders verdiğim için daha kolay oldu. Vücudunu kullanmadığın zaman onun sana nasıl tepki vereceğini bilemezsin. Karen’a omuzlarını düşürmesini ve dizlerini kırmasını söyledim. Başta denge sağlayamıyordu ama sonra çok iyi oldu. Hatta her çekimde iyileşti, onunla gurur duydum. O sahnelerin çok cool ve seksi olması gerekliydi çünkü her gün 2 kadını birbirini yere sererken görmüyorsunuz.
Bu arada Avatar’ın devamını çekiyorsunuz… 4 bölümün de senaryosunu okudun mu?
Okudum. Her sayfayı ezberledim hatta. Ama tabii ki sıralı bir şekilde okumadım, bana gelenleri biliyorum. Sadece şunu söyleyebilirim Manhattan Beach’teki sete kocamla birlikte gittik. Ve kocamın da benim de gözlerimiz doldu. Kocam İtalyan yani biraz duygusal!
Yeni kaset, yeni film
Filmi izledikten sonra neredeyse herkesin söylediği şey, “Gidip müzikleri indireceğim” ya da “Hemen CD’sini alacağım” oluyor. CD kapağı tıpkı filmde Chris Pratt’ın (Peter Quill karakterini canlandırıyordu) dinleyip durduğu eski kaset şeklinde! Filmin devamının geleceğinin en güzel kanıtı da zaten son sahnede ikinci bir kasetin çıkması… Yani daha dinleyecek çok şarkımız var! Keşke Marvel ve Sony birlikte filme özel, walkman şeklinde MP3 Player’lar da yapsa… Tıpkı Peter Quill’in annesinin hediye ettiği sarı süngerli kulaklıkları olan walkman gibi! Gerçi o kulaklıkların nasıl onca sene içinde eskimediğini anlayamadım ama olsun… O walkman’den istiyorum. Çünkü filmin şarkılarını dinlerken en çok düşündüğüm şey aşkın artık sadece bilimkurgu filmlerinde gördüğümüz bir gerçek oluşu…
‘Şarkıların düzeni ironi içeriyor’
Filmin müziklerinin arkasında yönetmen ve senaristlerden Michael Gunn var. Gunn, müziklerin hepsini senaryoyu yazarken yerleştirdiğini anlatıyor. Özellikle erişimi kolay şarkıları seçmiş. Yani dinleyince tanıdık gelen, Google ya da Shazam’layınca bulabileceğimiz ama muhtemelen adını bilmediğimiz şarkılar. 70’lerin Billboard Dergisi müzik listelerini taramış. Nihayet iTunes’da 120 şarkılık bir liste yapmış. Bazı sahneleri şarkıları dinlerken yazmış, bazı şarkıları sahneleri yazdıktan sonra eklemiş. Filmi komik ya da mutlu bir film yapan unsurların en önemlisi zaten müzikler. Bir hapishane sahnesinde “Hooked On A Feeling” şarkısını dinlemek dâhiyane mesela! “Şarkıların düzeni biraz ironi içeriyor ama Peter Quill’in her durumda pozitif düşünmesini sağlayan annesinin mantığını yansıtıyor bu durum” diyor Gunn. “Awesome Mixtape No.2”de yani ikinci filmde hangi şarkılar olacağını soruyorum ama tabii ki söylemiyor.