‘Türkiye’yi Cehalet Bitirecek’
Erkan Can, bu sezon 3 tiyatro oyunuyla izleyici karşısındaydı. Cem Davran’ın başrolde oynadığı “Bezirgân”, bir Moliere klasiği… Erkan Can da babaanne rolünde! Bir başka oyun ise “Alevli Günler”di. Azınlığa karşı çoğunluğun tavrını anlatan bir başka etkileyici iş. Dahası var; “İhtiyar Balıkçı ve Deniz” oyununda da başroldeydi. Alzheimer’lı bir adamı oynuyor. Erkan Can için 3 oyun ne ki? Araya bir de “Kara Para Aşk” dizisinde mafya babası Tayyar karakterini sıkıştırdı. Kendisini şu sıralar televizyondan takip edebiliyoruz; oyunlar, gelecek sezona…
Erkan Can’la “Bezirgân”ın Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’ndeki son gösterimlerinden birinin öncesinde buluştum. O gün klasik otomobilinden inip başındaki takkemsi beresi ve deri montuyla adeta bir film karesindeymiş gibi yaklaşmıştı yanıma. Bense heyecan içindeydim. Röportaj bitmesin istedim. Kendisinden “biz” diye bahsedişini hayranlıkla dinledim. Sordukça sordum…
17 Mayıs 2014 – Habertürk
■ Sinemada sizi en son “Lal” filminde izledik…
Görüntü yönetmeni Semir Aslanyürek ile 1 sene “Toprağın Çocukları” filminde beraber çalışmıştık. Bana bu projeden bahsetmişti. “Yılmaz Güney’in anısına” deyince ben rolü bile sormadan kabul ettim. Güzel, naif bir senaryo… O dönemin siyasi ve politik durumunu 2 çocuğun gözünden izliyoruz. Bir yolculuk hikâyesi bu aslında… Yılmaz Güney’i görmek, onunla bir fotoğraf çektirmek umuduyla Antakya’dan Adana’ya tek başlarına yaya olarak yola çıkan 2 çocuğun yolda başlarına gelen olayları anlatıyor. Ben de sert bir polisi oynuyorum.
■ O dönemin polisini düşününce sert olması kaçınılmaz galiba…
İyisi de var kötüsü de; zalimi de insaflısı da… İnsanlığın olduğu her yerde iyiyle kötü var zaten. Hayat iyi-kötü üzerine. Bu savaş, insan doğduğu an başlıyor ve devam ediyor. Biz de bunları sinemada gösteriyoruz, izleyenler istediğini alıyor. “Kıssadan hisse yüzde 20”, der Erkan Yücel. Yüzde 20’sinin anlaşılması bile yeter. Sert bir polisi oynarken vicdanınızla çeliştiniz mi? Çelişmez olur muyum? Ama rol ne gerektiriyorsa onu yapıyoruz. Benim için de kendimi değiştirmek bu… Hep kendimizle bir savaşımız var.
‘BİLEN, YILMAZ GÜNEY’İN ÖBÜR TARAFINI DA BİLİYOR’
■ Yılmaz Güney’in hatırlanması, hakkında filmler, kitaplar olması çok güzel ama onun da bir noktada popüler kültür içinde harcanmasından endişe etmiyor musunuz?
E tabii. Ama buna yapacak bir şey yok. Bilen, Yılmaz Güney’in öbür tarafını da biliyor. Yaşasaydı 70 küsur yaşında olacaktı. Çok değişik, karakterli bir adam. En önemlisi, cesareti ve sinemayı da çok iyi biliyor… Yaptığı filmler hep halkın, ezilenin yanında olmasıyla sinemadaki bakış açısını değiştirmiştir. Maalesef popüler bir durum oluyor ama işimiz öyle. Kaçış yok. Sonuçta Yılmaz Güney’in yaptığı filmler var. Her şeyi anlatıyor onlar. “Vay anasını” diyorsun izleyince.
■ Siz küçükken kime hayrandınız?
O dönem herkes Yılmaz Güney’i severdi. Sağcısı, solcusu, herkes… Benim ilk izlediğim filmlerden biri “On Korkusuz Adam”. O filmde sadece bir iki sözü var ama orada da kendini hissettiriyor. Fotoğrafta öyle bir yerde duruyor ki görüyorsun. Yılmaz Güney işte, daha ne diyelim ya… Çocukken de hayrandım. Oyun oynardık, herkes Yılmaz Güney olmak isterdi; ben de isterdim… Yalnız çocuklar değil, büyükler de istediler bunu. Onun sinemasına çok öykündüler, ondan feyz aldılar. Onun filmleri yeni kuşağa mihenk taşı oldu. Hâlâ derstir onun çektiği filmler. Ama tabii onun gibi olunur mu; olmaz… Önemli olan ders almak. Boynuz kulağı geçmeli. Eğer usta iyi bir ustaysa, çırak ustayı geçmezse usta üzülür. Bu yüzden Yılmaz Güney’i geçmek için çalışmak lazım. Adam yapmış. Hayatta her şeyi denemek lazım derler ya… Bazı şeyleri denememek en iyisi. Mesela Erkan Can’la sohbet etmemeli! Yoksa, sonra başka biriyle konuşmaktan nasıl zevk alacaksınız?
‘Türkiye’yi cehalet bitirecek’
■ Bu sene, 33. İstanbul Film Festivali’nde gösterilen Türk filmleri arasında “Gemide” de vardı. Sizi kült bir oyuncu haline getiren film diyebiliriz “Gemide” için. İzlediniz mi festivalde?
İzleyemedim, çok isterdim ama olmadı. Kült haline mi getirdi o film beni? Bilmiyorum…
■ Ben ve arkadaşlarım için öyle.
Öyleyse eyvallah. “Gemide”, Türk sinema tarihi için önemli bir film. Aslında bir kadın filmidir. Kadının başına gelenleri, memleketi anlatır. Çok şey anlatır. Benim için de önemli bir filmdir.
■ Çok unutulmaz replikleri de var. Sizin aklınızda kalan bir tane var mı?
Seyirci ezbere biliyor. Küfürlü bir film ama erkeklerin hayatı da biraz öyle… Bunu biz en yalın haliyle çektik. Küfrü ettiğin zaman da yerindeyse güzel oluyor.
■ Benim aklıma ilk gelen laf “Dünyayı bitirecek olan binalar ve zinalardır”. Bugüne de çok uyuyor…
Bu eski bir laf. Kaptan da söylüyor. Gerçek payı var.
■ Sizce Türkiye’yi bitirecek olan binalar, zinalar ve başka ne olabilir?
Cehalet. Başka ne olur ki yani?
‘Bastığın yere bak, gözün açık olsun’
■ Sizi sık sık deniz kenarında çay içerken görenler var…
Kalamış’a takılırım, mahallemiz orası. E denize bakmak iyidir, ufkun geniş olsun. Deniz’i severiz… Boş zamanım pek olmuyor ama olduğu zaman kafa dağıtmak için tamirhaneye de gider arabalarla haşır neşir olurum.
■ İnsanlara baktığınız zaman ne görüyorsunuz?
İstanbul başka, Anadolu başka… İstanbul’da insanlar inandırıcı gelmiyor. Hep koşuşturmaca… Suni geçiyor her şey. Bir selam veriyorsun, konuşuyorsun geçiyorsun. Bizi paraya mahkûm ettiler, herkes onun peşinde. Tamam parasız da olmuyor ama çok popülist düşünmemeli. Köyler için bunu söyleyemem. Anadolu daha samimi ama orada da başka türlü durumlar var.
■ Kızınızın büyürken aklından çıkarmamasını istediğiniz şey ne?
Çok şey var, hangisini söylesem… Ona hep “Radarların açık olsun” derim. “Etrafına bak. Her şeye dikkat et. Sadece sıkı tutun, düşmezsin. Bastığın yere bak, gözün açık olsun.”
‘Çocuğun varsa korkuyorsun, korkutuyorlar!’
■ Kızınız henüz çok küçük. Bu şartlarda Türkiye’de büyümesini istiyor musunuz?
11’inde… Büyüyecek. Kendi karar verecek.
■ Gezi olayları sırasında kızınız 15-16 yaşlarında olsaydı sokağa çıkmasına izin verir miydiniz?
İzin verirdim tabii ama duruma göre bakardım. Anneleri babaları anlayabiliyorum. Kendimi de anlayabiliyorum, çünkü biz bunları 12 Eylül öncesinden biliyoruz, çok yaşadık. (Bir süre düşünüyor.) “Bırakırdım” demek kolay. 17-18 yaşında olsa zaten karışamam. Ama tembihlerimizi veririz, ona göre davranır.
■ Gezi olayları başladığında 12 Eylül’ü yaşamış büyüklerimiz çok sessiz kaldı. Sizce bunun sebebi neydi?
Korkmak acayip bir duygu. İnsan korkuyor. Acımasız durumlarla karşı karşıya kalıyorsun. Geçmişte korkuttular. Çok acı çektirdiler. Bunlar, genlerimizde bir yerde duruyor. Temkinli durmak gerekiyor. İnsanlarda intikam ve öç alma duyguları çok yüksek olduğu için korkuyorsun. Hele çocuğun varsa daha çok korkuyorsun. Korkutuyorlar.
■ Sırf barış içinde gerçekleşebilecek bir direnişe inanıyor musunuz?
İnanıyorum tabii. Ama mecburen kavga çıkıyor. Gönül ister ki oturalım “Bu memleket hepimizin, aklın yolu bir” diyelim. Ama olmuyor. Hep bir yerden tahrik var. Bizi aşan bir sürü şey var. Onları 50 sene sonra öğreneceğiz, “Vay anasını” diyeceğiz. Geçmişte çok oldu bu. Şimdi sıcağı sıcağınayken sağını solunu göremiyorsun. Oysa senaryoyu başkaları yazıyor. Biraz doğaçlamayla karışık gidiyor.
■ Peki nasıl olacak?
Biz dediğimizden caymayacağız. Sonuçta her şey insan haklarına bağlanıyor. Herkes için, ayrım gözetmeden insan hakkı… Bir de tabii hukukun işlemesi lazım. Hukuk işlemeyince böyle oluyor zaten. Dünyada da bu böyle. Her şeyde müthiş bir erozyon, yozlaşma, kirlenme var. Bu zaman dilimine denk geldik, ne yapalım? Elimizden geleni yapacağız. Tarih 3 günde değişmiyor. Örgütlenmek önemli. Söylenecek çok şey var da… Bizler ortada duran insanlarız, sanat adamıyız. Bizim istediğimiz parti de gelse, o da cart curt yapsa, ona da zırıltı yaparız. Daha fazlasını yaparız. Yapmamız gerekiyor zaten. O yüzden ortada duruyoruz. Tiyatromuzda sinemamızda yapacağımızı yapıyoruz.