‘Dövüş becerilerimi bale yardımıyla geliştirdim’
Türkiye’de Dizimax Drama HD’de yayınlanan ve ilk bölümünden itibaren kendi fanlarını oluşturan Revenge dizisinin Los Angeles’taki setini ziyarete gittik. Heyecanlanmaya hazır olun, çünkü karşınızda dizinin başrol oyuncusu Emily VanCamp ile yaptığımız röportaj var. Bir de dizi seti ile ilgili küçük detaylar…
24 Kasım 2013
Uyarı! Revenge dizisini ya da İntikam’ı izlemiyorsanız az sonra okuyacağınız satırlar size biraz yabancı gelebilir. Ama merak etmeyin, sayfanın içinde yazıda bahsi geçen tüm karakterlerin kim olduğunu, gerçek isimlerini ve dizinin kısa bir özetini bulacaksınız. Merakınızı gidermek için diziyi Dizimax Drama HD’de takip edebilirsiniz. Aslında durduğunuz hata! Revenge dizisi başladığı zaman “Neymiş” diyerek izlemeye başladım ve ilk bölümle birlikte tutuldum. Tüm boş zamanlarını dizi izleyerek geçiren tanıdıklarım, “Yeni bir dizi başladı Revenge diye, mutlaka izle” diyordu. Bense çoktan izlemeye başlamıştım! Dilden dile dolaşarak hiç reklama ihtiyacı olmadan Türk izleyici edindi Revenge. Çok geçmeden yerli versiyonunun yapıldığı haberleri çıktı, “İntikam”. Nasıl olacağını çok merak ettik çünkü ciddi anlamda iyi oyunculuk ve prodüksiyon isteyen bir yapımdı bu. Ama Türk halkının ilgisini çekebilecek kadar bol entrika ve gerilime sahipti. Dizinin okyanus kenarında çekildiğini, evlilik dışı ilişkilerin dizinin temelini oluşturduğunu ve baş kahramanlardan birinin biseksüel olduğunu düşününce, Türk versiyonu biraz farklı oldu… Yine de hemen fanları oluştu. Ancak halihazırda orijinali izleyenler yerli diziye çok bağlanamadı. Ben de orijinalden vazgeçmeyenlerdenim. Hiç kaçırmadan izlediğim nadir dizilerden biri olduğu için de Los Angeles’ta dizinin setine gidince kendimi uzaktan tanıdığım birinin evine misafir olmuş gibi hissettim.
ANNE, BENİ YEMEĞE BEKLEME, GRAYSONLAR’DAYIM
Setin ana mekânı, Graysonlar’ın evine girdik önce. Sanki kendim yaşıyormuşum gibi her köşesini bildiğimi fark ettim evin. “İşte bu korkuluklardan düşmüştü Conrad Grayson. Aile yemekleri bu masada yeniyor. Aaa, Victoria’nin koltuğu!” Bunları söyleyerek evin içinde gezip bahçeye çıktık. Partilerin verildiği bahçenin ekranda çok daha şık göründüğünü söylemeliyim. Yeni bölümün çekimlerini izlemeye giderken eşyalarımı kostüm odasına bıraktım. Kutu kutu ayakkabılardan biri çantamın üstüne düştü, “Daniel Grayson” yazıyordu üstünde. Askılarda ise dizinin en güzel kızı Charlotte’un elbiseleri asılıydı. En çok merak ettiğim yer Jack’in barıydı. Maalesef ona gidemedik ama tam kahve içmek için durduğumda yanımdan Jack’in geçmesiyle birlikte kendimi iyice, kendi hafızamdaki bir hatıranın içine düşmüş hayalet gibi hissettim. Herkesi, her yeri tanıyordum ama onlar beni tanımıyordu.
KARAVAN ÖNÜ SOHBETİ
İşte tam karşımda Victoria Grayson duruyordu. Kırmızı elbisesi ile aşırı derecede zarif, mağrur ve güzel. Herkesle mesafeli ama sıcak bir şekilde konuşuyor… Tek bir bakış sahnesinin çekilmesi için onlarca insan çalışıyor haliyle. Herkes halinden fazlasıyla memnun. Gergin olan, asık suratlı olan, söylenen yok. Kimsenin diğerine karşı “intikam” benzeri bir duyguyla yaklaşması mümkün değil bu sette! Sanırım oyuncuları o nefret ve entrika dolu sahneleri çekerken daha başarılı yapan da bu. Nihayet başrolde, “Emily” karakterini canlandıran Emily VanCamp ile buluşmak için dışarı çıkıyoruz. Türk versiyonunda bu rolü Beren Saat canlandırıyor. Sanatçıların karavanları sıra sıra kapının önünde. Disney’in devasa stüdyolarının küçücük bir bölümü bu ve her şey çok düzenli. Çalışanlar için turuncu sevimli bisikletler bekliyor kapıda. Çok yakındaki okyanusun kokusu buraya kadar varıyor. Emily’nin karavanının yanında Gabriel Mann (Nolan) beliriyor birden. Adam ekranda göründüğünden bile daha yakışıklı ve sempatik! Emily ile uzun bir sohbete dalıyorlar, kahkahalarını duyuyorum sadece. Emily çekime çağrılana kadar sürüyor sohbetleri. Yolda bizimle karşılaşıyorlar ve “Türkiye’den gelen gazeteci” olduğumu duyunca beklenmedik bir sıcaklıkla selam veriyorlar. Mann, Emily’nin sahnesi çekilirken onunla sohbet edebileceğimizi söylüyor. “Tabii ki” diyerek konuşmaya başlamışken set asistanlarından biri gelip onu da çağırıyor. Küçük çocuk gibi, “Ama ne soracağını çok merak ediyordum, Türk versiyonumuzda neler oluyor” diyor. Ben de “İşte sizin diziyi izlerken ben de böyle oluyorum. O zaman bu da benim intikamım. Sorularım gelecek bölümde” diye atlıyorum. O önden ilerlerken kahkahayla karışık sesini duyuyorum: “Gelecek bölümde!” Onların çekimlerini izlemek için biz de içeri geçiyoruz. Şimdi tabii ki “spoiler” vermemek için neler izlediğimi anlatacak değilim. Ama “Nolan”ı kırmızı-beyaz ceketli, başında kırmızı şapkayla göreceğiniz sahnenin tamamlanana kadar en az 17 kez tekrarlandığını bilin yeter. Çünkü en küçük bir hataya ya da devamsızlığa bile mahal yok. Çekim aralarında Mann herkese sarılıyor, gülerek sohbet ediyor. Emily’nin de kahkahaları hiç eksik olmuyor. Ama bir saniye önce kahkaha atan o sevimli kızın 1 saniye sonra dizideki soğuk, asık değil; zeki ve poker suratlı kadına dönüşmesini izlemek çok keyifli. İşte bu set ortamının samimiyetinden dolayı intikamın soğuk yenen bir yemek değil, gayet de sıcacık bir çorba olduğunu iddia ediyorum artık!
Dizinin konusu
Amanda Clarke küçücük bir kızken babasının FBI tarafından götürülmesine tanıklık ediyor ve yıllarca babasının, içinde 246 Amerikalının bulunduğu uçağı düşüren teröristere para aktaran bir vatan haini ve katil olduğunu zannediyor. Amanda, 18. yaş gününde öğreniyor tüm gerçekleri. O zamana kadar hayatını ıslah evinde ve hapishanelerde geçiriyor. Başta Victoria ve Conrad Grayson olmak üzere, babasına tuzak kuranların kimolduklarını öğrendiği andan itibaren iki seçeneği kalıyor, ya ondan hayatını çalanları affedecek ya da tek tek hepsinin hayatlarını mahvederek intikamını alacak. O intikamalmayı tercih ediyor ve kimliğini Emily Thorne olarak değiştirerek çocukken babasıyla yaşadığı yere geri dönüyor. İlk hamlesi ise hayatını ondan alan insanların arasına karışmak oluyor. Tıpkı bir avcı gibi; Emily, her bölümbir kurbanına odaklanıyor ve bölümboyunca mükemmel zekâsıyla tuzaklarını kurmaya başlıyor. Ama hayatın da en az Emily kadar zeki olduğunu unutmamak gerek.
Bir balerinken şimdi dövüş sanatları ustası olmak nasıl bir duygu?
Bale, dövüş becerilerini geliştirmemde kesinlikle çok yardımcı oldu. Çünkü dövüşte de bir koreografi mevcut. Ama tabii ki bale çok daha zarif. Farklı dövüş tekniklerini öğrenirken çok keyif aldım. Zaten dövüş sahneleri olan dizileri, filmleri izlemeyi de hep çok sevmişimdir.
Bu rolden önce hiç silah kullanmış mıydınız?
Evet. Eski bir erkek arkadaşım avcıydı. Onunla bazen atışa giderdik. Plastik güvercinlere falan atış yapmışlığım vardı ama hiç canlı bir şeyi vurmadım! Yani diziden önce silah kullanmayı biliyordum, sadece daha gelişmiş teknikler öğrendim.
Emily’yi dövüşürken ya da kendini kurtarmaya çalışırken izlediğinizde ne hissediyorsunuz?
Çok hoşuma gidiyor. Güçlü kadın karakterleri hep sevmişimdir. Emily de çok güçlü. Onu canlandırmak büyük bir şans.
Şimdiye kadar en zorlandığınız sahne hangisiydi?
Kesinlikle Amanda’nın öldüğü sahne. Universal Stüdyoları’nda, çok geniş bir alanda çekim yaptık. Su buz gibiydi. Çekim sonunda vücut ısımız tehlikeli derecede düşmüştü. Fiziksel olarak çok zorlayıcıydı. Soğuğun yanı sıra çok da duygusal bir sahneydi. Çünkü Amanda’yı oynayan Margarita’yı çok seviyorum. Oynadığım karakter de Amanda’yı çok seviyor. Çok çok zordu. Eğer suyun içindeki kadınlardan biri Kanadalı diğeri Rus bir jimnastikçi olmasaydı o sahnenin sonunda 2 kişi suda ölürdü. Ama biz hayatta kalmayı başardık.
Çekimlerde bu kadar yoğun duygularla baş etmek günlük hayatınızı etkiliyor mu?
Sonunda bu “Revenge”. Yani bu duyguları yaşamak zorundayız. Ama ciddi anlamda çok zor. Özellikle de dizideki arkadaşlarımızı kaybedince. O karakterler ölünce biz de aileden birini kaybetmiş gibi oluyoruz. Hepsiyle hâlâ sık sık görüşüyorum.
“BEREN’İ DAHA DİKKATLİ İZLEMELİYİM”
Evinizle, Kanada ile ilgili neler özlüyorsunuz?
Çok şeyi! En çok ailemi tabii ki. Şimdi bir de küçük kuzenim var. Onu çok özlüyorum
Kız kardeşlerinizle dizi hakkında konuşuyor musunuz ya da Emily’nin dedikodusunu yapıyor musunuz?
Çok fazla konuşmuyoruz. Bazen lafı açılıyor ama tüyo vermemeye çalışıyorum.
Bir gün kendi ailenizi kurmayı istiyor musunuz?
Tabii ki çok istiyorum. Özellikle kuzenim doğduğundan beri bebek isteğim arttı. Ama henüz erken. Biraz daha zamanı var. Aynı anda hem sete gidip hem çocuk yetiştirmek istemiyorum. Bunu yapabilen anneleri takdir ediyorum ama benim için zor gibi.
Dizinin Türkiye versiyonu hakkında bilginiz var mı?
Evet. Siz de kendi İntikam’ınızı çekiyormuşsunuz. Bu çok eğlenceli. Youtube’dan izlemeye çalıştık ama konuşulanları anlamayınca izlemek kolay değil. Dizimizi sevip yerlisini çekmeniz çok hoş.
Sizinle aynı karakteri oynayan Beren Saat hakkında ne düşünüyorsunuz?
Çok dikkatli izlemedim, yorum yapabilmek için daha dikkatli bakmam lazım.
Dizide değişiklik yapmak, bazı sahneleri kesmek zorunda kaldığımızı biliyor musunuz?
Evet. Bunu duymuştum. Ama neden yapıldığını anlamadım. İlginç.
Emily’nin kıyafetleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Normalde çok rahat giyiniyorsunuz diye biliyorum…
Fazla şık! Herkes çok fazla şık giyiniyor. Kimse her gün, her an o kadar bakımlı ve şık olamaz. Emily’nin sosyete içine girerken onlardan biri gibi giyinmesini ve sonra kendi hayatına dönünce siyah bir kapüşonlu üstle kot giymesini, botlarını geçirmesini seviyorum. Zıtlık güzel. Gerçek hayatta mecbur değilsem çok süslenmiyorum. Şu an üstümde olan hastane önlüğüyle bile çok daha rahatım. Ama arada bir şık giyinmek de hiç fena olmuyor.
Makyajsız olmayı sevdiğinizi okumuştum. Ama çekimlerde ağır makyaj yapmanız gerekiyor. Şimdi bakıyorum da bebek gibi bir cildiniz var. Nasıl koruyorsunuz?
Çok şanslıyım ki şahane bir makyöz ile çalışıyoruz. Cildimi benim tutmayı sevdiğim kadar temiz tutuyor. Her set gününün sonunda makyajı iyice temizliyoruz. Lavanta esanslı sıcak havluyla kompres yapıyoruz. Çünkü yüzünde azıcık bir makyaj kalıntısı bile kalsa zarar veriyor. Hafta sonları ise mümkün mertebe makyaj yapmıyorum, sadece maskara kullanıyorum. İnsanın cildi hemen değişikliği fark ediyor. Uzun süre makyaj yapmayınca daha güzel olduğunu hemen hissediyorum. Çok fazla su içiyorum, bunun da faydası var.